28 Mart 2020 – 22:31 – Güncelleme: 28 Mart 2020 – 22:54
1967 yılında TED Kulübü’nde tenise başladım ve ilk günden itibaren sanki bu sporun, insan olarak gelişimime ne kadar katkı sağlayacağını, ne kadar güzel kapılar açacağını ve en önemlisi, beni hayatım boyunca ne kadar mutlu edeceğini hissetmiştim. Gerçekten de o gün, bu gün tenise hiç ara vermedim ve aşkımız halâ tüm hızıyla devam ediyor.
Liseyi bitirdiğim yıllarda, yurt dışında yaşamak ve deneyim edinmek istiyordum. Hem mühendislik mesleğinin gördüğü yüksek itibarın, hem de henüz çözümü olmayan hastalıklara şifa geliştirmek gibi ulvi duyguların etkisiyle, Almanya’da kimya okumaya karar verdim. Yüksek eğitimim esnasında, yüksek kimya mühendislerinin gerçekçi olarak uğraştığını gördüğüm işler bir tarafta, delice severek yapmaya devam ettiğim tenis oyunculuğum ve antrenörlüğüm diğer tarafta çelişmeye başlamıştı. Üçüncü yıl sonunda biliyordum ki, beni mutlu edecek meslek, tenisle ilgili olacaktı. Yalnız, o yıllarda tenis antrenörlüğü, bir meslek olarak bile kabul edilmiyordu.
Babamın da verdiği destek ve yönlendirme ile birlikte, tenis antrenörlüğü konusunda alınabilecek en üst düzey eğitimleri aldım. Babam, insanın sevdiği işi yapmasının önemine değinmiş ve bu konuda eğitim almamı salık vermişti, kendisine çok, çok minnettarım! Sonrasında, attığım o adımdan hiçbir zaman pişmanlık duymadım.
Geri dönüp, beni bu kadar uç bir seçim yapacak kadar etkilemiş olan deneyimlerime baktığımda görüyorum ki, spor kültürü yaşayan bir aileden geliyor olmam, bu karar için önemli bir altyapı teşkil etmişti. Babam ve amcam Basketbol Milli Takımı oyunculuğu yapmışlar, amcam çok uzun yıllar Milli Takımımızın antrenörü olmuştu, halam basketbolcuydu ve ben de spora ilk basketbol ile başlamıştım.
MAÇLARI İZLEMEYE GİDİN
https://www.youtube.com/watch?v=9NMCgLjGVRU
TED Kulübü’nün o yıllarda bizim için çok mutlu bir yuva ifade ediyor olmuş olması da önemli bir altyapı idi. O günkü tenis arkadaşlarımla, en kadim dostlarım olarak halâ görüşüyorum. Fakat hissettiğim o ki, açık arayla en büyük etken, 1943 yılından bugüne kadar ülkemizin en köklü spor organizasyonu olan TED Open Turnuvasını (o zamanın adıyla İstanbul Enternasyonel Tenis Turnuvası) yıllarca izlemiş, oynamış ve çizgi hakemliğini yapmış olmam idi… Meğer bu yıllar benim için, ileriki mesleğimin erken staj dönemleri imiş.
TED gençleri olarak bu turnuvada yıllarca, dünyanın en iyi oyuncularını, hatta 1970 ve 1971 yıllarında, o dönemin dünya şampiyonu Ilie Nastase’yi canlı olarak izlemiş ve çizgi hakemliğini yapmıştık. Bu deneyimler genç bir tenisçiyi, kelimenin tam anlamıyla büyüleyen bir etkiye sahip oluyor. Aynı sebeple, ülkemizde 3 yıl süreyle düzenlenmiş olan WTA Finalleri’nde Serena Williams’ı, TEB İstanbul Open’da Roger Federer’i, bir zamanlar ENKA Ladies Open ve 43 yıldır hiç durmadan TED Open’da diğer şampiyonları canlı olarak izlemiş ve topunu toplamış olan genç tenisçilerimiz, bugünün ve yarının şampiyonları olabilmek için vizyon ediniyor ve yüksek hedefli hayaller kuruyorlar.
Sevgili tenisseverler; ulaşım sorunu olmayan ve neredeyse şehir merkezindeki mekânlarda düzenleniyor olan ülkemizdeki birkaç uluslararası turnuvaya sahip çıkın. Bunu da ailenizle beraber yapın. Hem iyi oyuncuları canlı olarak izleyerek kendinize iyilik yapmış, hem de sağlıklı, dirençli ve dürüst bir yaşam için çocuklarınızı özendirmiş olacaksınız…
Sağlıcakla kalın.
*: Bu yazı, Kort Dergi 26’ncı sayısında yayımlanmıştır.