22 Ocak 2020 – 22:02 – Güncelleme: 23 Ocak 2020 – 12:59
Kimilerine göre ‘Türk tenisinin aradığı kan’ ya da yeni bir heyecanın kelimelere dökülmüş hali… Türkiye Tenis Ligi’ni bir de hocaların hocası Muharrem Ataç’tan dinleyelim.
RÖPORTAJ: SERDAR SÖZKESEN
– Çok uzun zaman sonra Türkiye Tenis Ligi oynandı. Turnuva öncesinde mikrofonlara konuşan Başak Eraydın, “En son 14 yaşımda burada oynamıştım, şimdi ise 25 yaşındayım. Benim ve Türk tenisi için özlenen bir organizasyon” demişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– Her şey iyi hoş, fakat bu turnuvada Mete Tenis Spor Kulübü’nün yaptığı çıkış kesinlikle gündeme getirilmeli. Bir kulüp düşünün; bir tane tenisin içinden gelen bir adam var (Ercan Zorlu) ve etrafına senyörler de olmak üzere takımlar kuruyor ve işin daha da ilginci bu kulübün bir adresi de bulunmuyor. İnternete girin ve kulübün merkezini araştırın, bulamazsınız. Tesisi olmayan bir kulüp, Türkiye dördüncüsü oldu. Bu mükemmel bir başarı. Demek ki, sporcu toplamak bu kadar basit. Sporcuyu bu kadar ucuza, hatta bedavaya alabilmek mümkün. Lisans yok. Takım kurmak bu kadar kolay ve maliyetsiz olabilir mi? Evet oluyor işte..
50 yıllık kulüpler oyuncu bulamıyor ya da oyuncuyu elinde tutmayı beceremiyor. Sorarım size; Ankara Tenis Kulübü kaçıncı oldu? Bilmiyorsunuz. Peki daha dün kuruldu diyeceğimiz Mete Spor kaçıncı oldu? Dördüncü… Bu kadar sporcuyu bir araya getir, turnuvaya dahil et. Peki adresin var mı? Yok! Nerede çalışıyor, antrenman yapıyor bu oyuncular? Orası da muazzam. Bu başarıları için Mete Spor kulübüne gidip röportaj yapayım deyin, kimseyi bulamazsınız. Çünkü kortları, tesisleri yok.
METE SPOR’UN ADRESİ BİLE YOK!
– Gerçekten de Mete Spor’un yaptıkları büyük bir başarı hikâyesi olarak göze çarpıyor.
– Türkiye’de her tenis kulübünün bu ligde oynama hakkı vardı ve elemelere girdiler. Sonrasında final grubuna kalıyorsun. Mete Spor’da bu lige katılabilmek için elemelerden gelerek Türkiye dördüncüsü oldu. Uzun yıllar sonra düzenlenen Tenis Ligi’nin bence en çok konuşulması gereken konusu, Mete Spor’un kıt kaynaklarla bu başarıyı elde etmesi diye düşünüyorum. Kaldı ki bu kulüp (!) ilk olarak belediyenin kortlarında kiracının kiracısı olarak antrenmanlara başladı. Sonrasında problem yaşadılar ve doğru dürüst kortları dahi yok. Ama başarıları böyle devam ettikçe kendilerine tesis bulacaklarını düşünüyorum.
– 10 yılı aşkın süredir düzenlenmeyen Tenis Ligi, ne oldu da şimdi gündeme getirildi? Ligin bundan sonra her sene düzenlenmesinin oyuncular ve kulüplere getireceği kazanımlar neler olabilir?
– Kulüpler bu ligi istedi, önerge verdi ve Genel Kurul son olarak kararı aldı. Keşke bundan sonra her yıl düzenlense… Turnuvanın canlı yayınlanması da (emeği geçenleri kutluyorum) tenisin izlenebilirliğini ve saygınlığını arttırıyor. Kulüpler arası rekabet yoksa, gelişme de olmaz. Bu yüzden Tenis Ligi’nin bu noktada önemi büyük. Bir kıpırdanma oldu ve herkesin beğenisini kazandı. Bu konuda TTF’nin desteği şart! Şampiyon olan takıma ne ödül verildi? Sadece kupa verildi, ama para ödülü de olmalıydı. Nasıl futbolda şampiyon olunca kulüplere para ödülü veriliyorsa, burada da verilmeli. Ki böyle olunca kulüplerin de varlıklarını sürdürmesi daha kolay olur. Daha çok malzeme alır, oyuncusuna para verir gibi…
Finalin adı sürpriz olmadı benim için. Enka ve TED çok köklü ve kaliteli oyuncuların yer aldığı kulüpler. Ama kulüpler oyuncularına yatırım yapmıyor, oyuncusunu elinde tutmak için çaba sarf etmiyor ve dolayısıyla da oyuncular, kulüpleri adına bir yarışmaya (turnuva) girmiyor. Sporcular turnuvalara adeta kendi adına katılıyor. Adına yarıştırmadığı oyuncuyu kulüp ne yapsın?
SPOR KÜLTÜRÜMÜZ ZAYIF
– Kendi sporcularımızı konuşalım biraz da… Türk oyuncusunun kafa yapısı sizce nasıl? Profesyonellik seviyeleri ve yetenek düzeylerini nasıl değerlendirirsiniz?
– Çok iyi oyuncular var. İyi işler yapıyorlar zaman zaman, ama devamlılık şart. Son zamanlarda başarı anlamında çok tıkandık. Bunun sebepleri irdelenmeli. Çağla ve Pemra’nın dahil olduğu jenerasyonun yaşı ilerledi ve bundan sonrası için başarı beklemek hayalcilik gibi düşünenler oluyor ki, bence bu mantıksız bir yaklaşım. Artık teniste yaş barajı epey yükseldi. Eskiden oyuncular 20 yaşına gelmeden Wimbledon’ı kazanıyorlardı. Şimdilerde bu tarz sivrilecek bir oyuncu açıkçası yok. Yani bizim oyuncular yaşlandı diye bakmamalı, alt yaş grubundan gelen oyuncuların artması gerekir.
Bir kere sporcularımıza küçük yaşta eğitim verilmeli. Maalesef spor kültüründen gelen bir ülke değiliz. Tek branşa bağlı kalmamak lazım. Yabancılar neden bu kadar iyi? Çünkü çocukken yüzmüş, voleybol oynamış gibi… İyi bir atlet değilsen, iyi bir tenisçi olamazsın. Tek yönlü branşta eğitilerek başarı sağlayamazsın. Zamanında yapılmayan spor, sonradan yapılınca oyuncuya fazla faydası olmuyor. Düşünsenize sporcu 17-18 yaşında kondisyonla, beslenme ile tanışıyor. Böyle olunca da başarı sağlanamıyor.
– Genç raketlerimizin azlığı ve buna bağlı olarak ‘geleceğimiz’ diyebileceğimiz oyuncu sayısının azlığı ile ‘tenis ülkesi’ olamamak da, kafa yormamız gereken bir problemimiz. Siz bu konuda neler söylersiniz?
– Dünyanın en çok turnuva düzenleyen ülkelerinden birisiyiz. Evet bu doğru, ama bu kadar fazla sayıda turnuvan varken, içerisinde oynayacak yeteri kadar oyuncuyu bulamıyorsan, sorun büyük demektir. Katılanlarla da maalesef elde tutulur bir başarı sağlayamıyorsun. Elin oyuncusu geliyor, hem kendini geliştiriyor, hem de şampiyon olup gidiyor. Halbuki ülkemizdeki turnuvalarda daha fazla sayıda oyuncumuz olmalı ve şampiyonluk sayısı anlamında da daha farklı isimlerimizin kupa kazanması gerekiyor. Kendi ülkemizde düştüğümüz bu durum, maalesef içler acısı.
KULÜPLER, SPORCULARI MÜŞTERİ GİBİ GÖRÜYOR
– Burada araya girmek istiyorum. Herhangi bir turnuvada bir oyuncumuz başarılı bir sonuç aldığında hiçbir zaman adının yanında hangi kulübün oyuncusu olduğu bilgisi yazılmıyor. Bence bu da kulüp-sporcu ikilisindeki aidiyet duygusunu köreltiyor.
– Çok doğru. Zaten bunlar hep birbirleri ile bağlantılı olan durumların yansımaları. Kulüpler ne yazık ki, oyuncularına müşteri gibi davranıyor. Aidatını yatırıp yatırmadığına bakıyor. Bu, kesinlikle çok yanlış bir durum. Bu olumsuz durumların yansımalarının bir sonucu da, sporcu kulübü ile olan ilişkisini istediği zaman bitirebiliyor.
– Nasıl yani? Ortada bir sözleşme yok mu? Oyuncu ben sizinle anlaşamadım, başka kulübe gitmek istiyorum deyince, eski kulübü ile anlaşarak ayrılmıyor mu?
– Kulüp oyuncuya gidersen git diyebiliyor. Kulübün zararına olan bir durum zaten olmuyor. Sicil lisans yönetmeliğimizin içi tamamen boş ve pek bir bağlayıcılığı da yok. Oyuncu, kimseye haber vermeden kulübünü rahatlıkla terk edebiliyor. Türkiye’de liglerin değerli olması için sporcu lisans yönetmeliğinin içinin doldurulması gerekiyor. Bunu da TTF’nin bir an önce hayata geçirmesi gerekiyor.
*: Bu röportaj, Kort Dergi 25’inci sayısında yayımlanmıştır.
https://www.kortdergi.com/kort-dergi-25inci-sayisi-cikti.html